4. Çeyrek Büyüme Rakamları Bilmediğimiz Ne Söylüyor?

4. Çeyrek Büyüme Rakamları Bilmediğimiz Ne Gösteriyor?

11 Mart’ta açıklanan 2018 4. Çeyrek GSYH verisi eksi %3. Yıllık büyüme de % 2.6. Türkiye’nin nominal ekonomik büyüklüğü 851 milyar dolardan 784 milyar dolara düştü. Kişi başı gelir ise 10,602 dolardan 9,632 dolara geriledi.

Şimdi 4. Çeyrek rakamlarına bakarak önümüzdeki dönemli ile ilgili bilmediğimiz çok farklı bir şey söyleyebilir miyiz, emin değilim. GSYH verileri geçmişe dair bir not olması açısında önemli ama ileriye dönük pek fazla bir şey söylemiyor; çünkü Türkiye’de 2.5 ay geriden geliyor. 4. Çeyrek verisinden sonraki dönem verilerinde, daralmanın dibinin görüldüğü göstergeler var mı, ona bakmak gerekiyor. Güven endeksleri, PMI göstergeleri ve tüketici kredileri daralmanın dibini Şubat gibi görmüş olabileceğimize işaret ediyor. Fakat bazı noktaları vurgulamak bir katma değer yaratabilir; deneyelim:

Yatırım Daralması Potansiyel Büyümeden Yiyor:
Tüketimdeki %9’luk daralmaya bazı tahminlerden daha kötü; ama asıl kritik gösterge yatırım tarafında. 4. Çeyrekteki makina & teçhizat yatırımlarındaki %26’lık daralma hiç hafife alınacak gibi değil. İçinde bulunulan ortamda, mevcut yatırımların ötesinde geleceğe yatırım yapılmadığını gösterir. Ekonominin dibini görmek için de, bu sefer tüketimdeki toparlanmayı bulmak yeterli olmayabilir. Yatırım göstergelerinin bu hızda daralmaya devam etmesi, bence en istenmeyen 2. senaryo olan ‘uzun süre düşük büyüme’ ihtimalini artırır.

Şirketler Arası Ticari Alacakların Durumu Sinyaldi:
Eğer, 4. Çeyrek göstergeleri tahminlerden daha kötü geldi diyen varsa, reel sektör tarafını daha iyi dinlemeleri gerekir. OECD verilerine göre, KOBİ’lerin diğer şirketlerden yaptıkları ticari borçlanmalar, bankalarla finansal ilişkilerinden çok daha yüksek. Sahadan gelen sinyaller Eylül 2018’den beri, şirketler arası kredilerin, hem tedarikçi, hem de müşteri tarafından durma noktasını geldiğini gösteriyordu. Bu bağlamda, büyüme verilerinin, ölçülebilen göstergelerden daha derin gelmesi, gayet anlaşılır gözüküyor.

IMF Hiçbir Şart Altında İstenmiyorsa, Kural-Bazlı Politikalar:
Yukarıda bahsedilen yatırım kaleminin ve bağlı olarak şirketler arası nakit akışının tekrar sağlanabilmesi için ilk şart ekonomiye güven tesis edilmesi. Bu güveni de eğer politika yapıcılar verdikleri sözler ile sağlayamıyorlarsa, kural bazlı politikaları denemeleri gerekir. Özellikle, ‘IMF bu kapıdan asla içeri girmeyecek’ gibi bir söylem varsa, kural-bazlı politikalar hayat kurtarır.

Reformlar, Kayıt-Dışına Çıkışı Durdurmak İçin Gerekli:
KOBİ’lerin birbirlerine ve ekonomiye güvenmemelerinin önüne geçebilecek, politika/kanun değişiklikleri yapmak mümkün. Bu değişiklikler, yapısal reform başlığı altında sunulduğunda algıya da önemli katkıları oluyor. Seçim sonrası vergiyle ilgili düzenlemeler olacağı belirtiliyor. İşgücü piyasası, Türkiye için gittikçe rekabet gücü kaybedilen bir alan olarak, reform ihtiyacında. Bu düzenlemelerin temel amacı, şirketlerin kayıt-dışına çıkışını engellemek olmalı. Hayatta kalmak için yarı-şeffaf alana giren şirketler, orta vadede finansmana erişim, verimlilikten ve özünde uluslararası değer zinciri rekabetçiliğinden geri kalıyorlar.

Nakit Akışını Güvence Altına Almak Gerekiyor:
Şirketler arasında nakit akışını tekrardan sağlamak ve güveni sağlamak için alacak sigortası iyi başlangıçtı; Anadolu’nun her tarafında ve mikro-küçük KOBİ segmentinde hızla yaygınlaşması sağlanmalı. Daha da önemlisi Ticaret Kanunu’nda ilgili madde tekrardan gözden geçirilmeli ve ‘Geç Ödeme Direktifi’ AB standartlarına getirilmeli . AB’de KOBİ’lere yapılan ödemelerde gecikme süresi 30 günü geçmesi kanunen mümkün değilken, Türkiye’de bunun kanunen 60 gün, fiiliyatta ise sektörüne göre 3 ayla 12 ay arasında değişmesi, yapısal bir rekabetçilik problemi haline geliyor.

Gelirdeki Büyüme Kalkınma Göstergelerindeki İyileşmenin Önüne Geçerse?:
Bence 4. Çeyrek büyüme verilerinden çıkan en önemli sonuç ise, 2018 itibariyle Türkiye’nin kişi başı gelirinin 9600 dolar seviyesine gerilemiş olması. 2013 yılında, Türkiye’nin gelir seviyesini diğer gelişmekte olan ülkelere göre incelerken, gelirdeki büyüme ile kalkınma göstergelerinin gelişimi arasındaki açılan farka atıfta bulunarak, şöyle yazmıştım: Türkiye’nin 2001-2013 arası gelir endeksi diğer ülkelere göre hızlı arttı; nominal ve diğer ülkelere göreceli olarak iyileşti. Ama bu süreçte yönetişim ve sosyal kalkınma göstergelerinde benzer bir iyileşme olmadı. Bundan sonraki süreçte, ya bu göstergeler de gelir endeksi kadar hızla iyileşir; ya da gelir endeksi bu göstergelere yakınsayarak aşağı gelir …

Çözümün Hızlı ve Kolay Olmayacağına Hazır Mıyız?:
Bu analizle paralel olarak, 2013’ten sonra Türkiye ekonomisi orta gelir tuzağını anladı, hisseti ve kişi başına gelir 12,480 dolardan 9600 dolar seviyesine kadar geriledi. Bu durumun, çeyreksel verilerden daha fazla bir anlamı olmalı. Benim anladığım bu işin hızlı bir çözümü yok. Ekonomiyi büyütmek ve kişi başı geliri artırılmak isteniyorsa, ekonomik ve finansal göstergelerin ötesine geçmek, kalkınma odaklı politikalar üretmek ve bu politikaları içselleştirmek gerekiyor. Sosyal, yönetişimsel, çevresel…

Aklınıza Gelen İlk Çözüm, Orta Gelir Tuzağı Demek:
İşte bu yüzden, ekonomideki daralmanın dibi için Şubat ve Mart 2019 diyebilsek bile, geliri eski seviyelere çıkarmak için nefesleri iyi ayarlamak, hem makro, hem mikro seviyede çözümün ne olduğu ile ilgili olarak, akla gelen ilk çözümün ötesine geçebilmek gerekiyor.

Mesela makro seviyede kamu kaynaklarını ucuz krediyi pompalamak için kullanmak veya piyasa beklentileri/kurallarını çekiştirmeye çalışmak; mikro seviyede işgücünü kısmak veya kayıt-dışı ile olan sınırları zorlamak dışında çözümler bulmak gerekiyor.

Sonuç: Büyüme mi Rekabetten, Rekabet mi Büyümeden?
WEF’in rekabetçilik endeksi, kalkınma ile göstergeleri yansıtması açısından en ideal endeks değil; ama kurumlar, eğitim, sağlık, teknoloji ve hatta sosyal ve çevresel kalkınma ile ilgili alt endeksler taşıdığı için kullanıla bilir. Bu grafikten baktığınızda, Türkiye için çeyreksel büyüme verilerinden daha anlamlı bir sonuç ortaya çıkıyor. Gelir düşüşünü sürükleyen, rekabetçilik/kalkınma göstergeleri gerilemesi yaşanıyor…


Kaynak: WEF, TUİK, yazarın hesaplamaları

Comments are closed.