Reel Sektör İçin 2019 Tahminlerini Okumak…

*BU yazı ilk olarak 3 Ocak 2019 tarihinde Linkedin Post’ta yayınlanmıştır

Yılın bu zamanında bütün ekonomistlerin 2019 tahminlerini yayınlaması neredeyse zorunluluk. Merkez Bankası ve Hazine gibi kurumların bu tahminleri yapması anlaşılır: Piyasaya yön vermek durumundalar. Fakat tahminlerin çoğunluğu, finansal sektörün bakış açısını taşıyor. Birçok göstergenin reel sektör açısından ne ifade ettiği anlaşılıyor mu, tartışılır.

Günün sonunda, birey ya da kurum, bütün ekonomik birimler gelecek seneki alım gücüyle ilgileniyor. Borcu olan borcunu ödeyebileceğinden, alacağı olan alabileceğinden, sabit geliri olan harcamalarını kontrol altında tutabileceğinden, yatırımda olan yatırımının gelire dönüş hızının azalmayacağından emin olabilmek istiyor. Herkesin yön almaya ihtiyacı var.

Nokta atış yerine, reel sektör bakış açısıyla yön geliştirmeye çalışan bir çerçeve çizmeye çalışalım:

1) Dolar Kaç Olur?: En çok sorulan soru. Bu soruya, TL dolar karşısında 7.35 olur, 7.45 olur gibi cevaplar karşısında biraz şaşırıyorum açıkçası. Bu kadar net bir tahmin yapabilmek için arkada çok iyi çalışan bir ekonometrik model olması bile yeterli değil; bir de modelin girdilerini çok iyi tahmin etmek gerekir. Böyle bir TL modelinde, şu anda sadece ekonomik ve finansal göstergeler değil; aynı zamanda iç ve dış siyasal göstergeler de olması şart. Sanırım bu seviyelerde tahmin yapanların söylemeye çalıştığı şey, Ağustos 2018’teki gibi bir finansal dalgalanma bekledikleri. Geçen sene Ağustos ve öncesindeki 3 ayda gelişen iç ve dış siyasi olaylar, ekonomik kararlar ve veriler, TL’yi fırtınanın tam içine soktu. Ekonomik politika belirsizlikleri bu fırtınayı güçlendirdi. Açıkçası aynı etkenler bir araya gelse bile, tepkinin Ağustos 2018’teki kadar geç gelmesi de gerekir aynı dalga boyutunun oluşması için.

En genel doğru, 2019 TL’nin her iki yönde dalgalanmaya açık olacağı olur; fakat bir başka genelleme de ekonomik politika belirsizliğini büyütecek derin bir hata tekrarlanmazsa (mesela erken bir faiz indirimi gibi), dalgalanmanın boyutunun 2018’teki kadar olmayacağı yönünde olabilir. Sonuçta, seviye ne olursa olsun, sadece döviz borcu olanlar değil; ihracatçıların da dalganın tepe ve dip noktası arasındaki uzaklığı iyi yönetmeleri gerekecek.

2) 2019 Zorunlu İhracat Yılı mıdır?:Bu sorunun makroekonomik dilde karşılığı, cari açık ne kadar azalır olur. 2018 yılındaki makroekonomik dalgalanma gösterdi ki, sadece iç pazara yönelik üretim ve satış yapanlar, zorlanıyor. Riski azaltmanın yollarından bir tanesi, döviz gelirinin olması. 2001 Krizi Türkiye’ye kamu maliyesinin önemini öğrettiyse, bu yaşananlar da, cari açıkla ilgili bir ders veriyor. 2019 bu yüzden, daha önce ihracata yönelmeyen KOBİ’lerin bile ihracat yapmaya çalışacakları bir yıl olacak. Son 10 yıldaki gibi, güneydeki komşu ülkeler bu konuda çok anlamlı bir pazar sağlamayabilir. TL’nin seviyesi, ihracatçılarla çok ciddi pazarlıklar yapılmasına sebep oluyor. Ama ihracat finansmanı, uzak pazarlar, hızlı ve esnek üretim, ve nitelikli eleman konularına vakit ve kaynak ayıranlar, 2019’da fark yaratabilir. Petrol fiyatlarında bir patlama yaşanmazsa, cari açık 2019’da en iyimser tahminlere yakın seviyelerde çıkabilir .

3) Ödeme Vadesi Ne Kadar Uzar?: Bu sorunun çevirisi ise, ‘ekonomi ne kadar küçülecek’ olur.Yaşanan finansal dalgalanma reel sektörde, ödeme akışını ciddi bir şekilde vurdu. Zaten KOBİ’ler açısından 2 ay ve ötesinde olan vadeler, daha da uzadı. Bazı sektörlerde 1 yıl ve üzeri vadeler konuşuluyor. Herkes banka faizlerindeki yükseklikten şikayet ediyor; ama asıl problem hiç kimsenin müşterinin ya da tedarikçinin riskini almak istememesinden kaynaklanıyor. Yani bankacılık sektörü dışında da ticari kredilerin yavaşlamış olması önemli bir sorun.

Yaşanan güven bunalımının sonucunu, GSYH rakamlarında yavaşlama olarak görüyoruz. Büyük bir ihtimalle 2018 4. Çeyrek ve 2019 ilk çeyreğinde büyümede eksi rakamlar göreceğiz. İkinci yarı için ekonomistler artıya geçeriz diyorlar. Demek ki, güven probleminin azalacağını düşünüyorlar.

Tahminim enflasyonun düşmesinin ve buna bağlı olarak faizlerin inmesinin tek başına yeterli olmayacağı yönünde. Bu ikisi tabii ki de piyasaları rahatlatır ama eğer asıl problem, ekonomik aktörlerin kimin batık, kimin sağlam olduğunu bilememeleri ise, çözüm bir takım reformların hayata geçmesidir: Alacak sigortası iyi bir başlangıç oldu; ama bunun yanında ödeme vadeleri ile ilgili ticaret kanunu maddesinin sıkılaştırılması, AB geç ödemeler direktifine benzer maddeler ile Türkiye’deki KOBİ’lerin nakit akışlarının rahatlatılması olur. Belki de en önemlisi, bankalardaki geri ödenemeyen kredilerle ilgili soru işaretlerinin ortadan kaldırılması ve eğer gerekiyorsa, bankaların sermayelendirme ihtiyaçlarının desteklenmesi olur.

İkinci yarıyılda büyüme artıya geçse bile, bu adımlarda yavaşlık, ekonomiyi potansiyel büyümenin çok daha düşüğüne hapseder; hem de birkaç yıl…

4) Bütçe Açığı ve Şirket Verimlilikleri Bağlantılı Olabilir Mi?: Kamu borcu çok yükselip, bir borç krizine yol açmadığı sürece, bütçe açığının kısa vadede reel sektörde doğrudan bir etkisi olmayabilir . Görünen hesaplar üzerinden Türkiye kamu borcu açısından, en az riskli ülkelerden. O taraftan bir kriz doğma ihtimali düşük.Fakat vergi gelirlerindeki azalma bütçe ve borç sarmalı açısında değil ama kayıt dışında artış açısından önemli olur: Türkiye’nin büyüme döngüsü gösteriyor ki, nakit akışınıng daraldığı dönemlerde, kayıt-dışılık oranı artıyor. Normal zamanlarda, kayıt içinde hareket eden şirketler, ‘yarı kayıt dışılık tuzağı’na girebiliyor. Bu da, orta vadede şirketlerin rekabetçiliğini etkiliyor. Çünkü yarı kayıt dışılık, finansmana erişimde sıkıntı yaratıyor. Patronların kişisel teminatları bir yere kadar erişim sağlıyor. Özellikle ihracatla büyümeyi planlayan şirketler açısından, bu tuzak gelecek yılların verimliliğinden götürür.

Sonuç

Her yıl olduğu gibi 2019 tahminleri çoğunlukta tutmayacak. Bir veri tutsa bile, bir diğeri ile tutarlı olmayacak ve ekonomistlerin asıl işi, veriler arasındaki bu sapmayı anlamak olacak. Şu ana kadar yapılan ortalama makroekonomik tahminler, piyasalarda rahatlama sağlayacak güven ortamının gelmesinin zaman alabileceğini, dalgalanmanın her iki yönde olabileceğini, ödeme sürelerinin artacağı bir dönemde nakit akışını iyi yönetmek gerektiğini, hem müşteri, hem de tedarikçi ilişkilerinde güvenin önemli olacağını, günü kurtaran eski alışkanlıklara sığınmadan yeni pazarlar için çalışılması gerektiğini gösteriyor. Tabii bir de uluslararası piyasalarda rüzgar arkamızdan eserse…

Comments are closed.